TBMM Genel Kurulu’nda ‘Lübnan Tezkeresi’ Kabul Edildi.
(ANKARA) – TBMM Genel Kurulu’nda, Türk askerinin Lübnan‘daki görev süresinin 1 yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkere kabul edildi. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “Alman Başbakanı ne diyor? ‘ Türkiye‘yle göç iş birliğimiz sürecek, mahalli yardımlarımız devam edecek. Biz, istemediğimiz Suriyelileri size göndereceğiz. Karşılığında da para vereceğiz, orada tutacaksınız. Lübnanlılar da aman bize gelmesin, sizde kalsın ne olur’ diyor. Para karşılığı Türkiye‘nin bir mülteci hapishanesine dönüştürülmesinin kimseye faydası yoktur, milletimize hiç faydası yoktur. Bu doğru değildir, bu konuda yeni yanlışların kapısının açılmaması, aralanmaması gerekir” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL) kapsamında Lübnan‘daki Türk askerinin görev süresinin 1 yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi kabul edildi.
Tezkere üzerine söz alan milletvekili DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, şöyle konuştu:
“Onurlu, adil barışı Lübnan için, Gazze için, Türkiye‘deki bütün halklar için, Kürtler için, Suriye’dekiler için, İran’dakiler için; bütün halklar için getirelim”
“Lübnan’a nasıl yardım edebiliriz? Libya’ya yardım ettiğimiz gibi olmaz çünkü Libya’ya hiçbir katkımız olmadı. Somali’ye yardım ettiğimiz gibi olmaz, Somali’deki varlığımız gibi olamaz. Biz ne talep ediyoruz, DEM Parti neyi talep ediyor? DEM diyor ki: ‘İllaki eğer BM’de ısrarcıysa bu Genel Kurul, bu parlamento, o halde Filistin’in BM’ye üyeliği için elimizde ne koz varsa onu kullanalım. İlla BM’de mi ısrarcıyız, o halde BM’nin 1325 numaralı kadınların barış süreçlerine aktif bir şekilde dahil edilmesi kararını çok aktif bir şekilde işletelim, buraya koyalım.’ Eğer ki barış istiyorsak Kadın Meclisimizin belli kampanya grupları vardı, ben de burada bulunan başka bir milletvekilimizle birlikte ‘Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Savaşlara Karşıyız’ diye bir kampanya başlattık ve bu kampanya çok önemli, bu kampanyayı duyurduğumuz gün ne yazık ki yalnızca bir kanalın mikrofonu vardı. Belki Genel Kurul’un bu geniş kameralarını bunun için kullanıp bu bildirgeyi okuyarak son verebilirim sözlerime. Diyor ki Kadın Meclisimiz: ‘Kendi bekasını ve devamlılığını her şeyin önüne koyan antidemokratik, militarist, eril ve otoriter yönetimler savaşları dünyanın her yerinde kaçınılmaz bir beka sorununun sonucu olarak göstermeye ve meşrulaştırmaya çalışır fakat dünya deneyimlerinin ve savaş karşıtı hareketlerinin bize sık sık hatırlattığı gibi, savaşlar kaçınılmaz değildir ve savaşın kazananı yoktur.’ Biz Kadın Meclisi olarak diyoruz ki ‘Savaşlar değil, barış kaçınılmazdır. Her savaşın onurlu bir barışla bitebilme koşulları ve durumu vardır.’ Bunun için de DEM Parti Kadın Meclisi olarak demiştik ki ‘Özgür ve eşit yaşam da ısrarcıyız, savaşlara karşıyız ve 2025 yılını bir barış yılı olarak ilan etmek istiyoruz. Bu barış yılını sadece kendi bölgemizde değil, bütün küresel alanda, devam eden bütün çatışmalarda büyük bir küresel bir barış hareketini başlatalım ve bunu kadınların öncülüğünde yapalım ve o onurlu, adil barışı Lübnan için, Gazze için, Türkiye‘deki bütün halklar için, Kürtler için, Suriye’dekiler için, İran’dakiler için; bütün halklar için getirelim.”
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu, şunları söyledi:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Birleşmiş Milletler bünyesinde Lübnan’daki Barış Gücü misyonu kapsamındaki görev süresinin uzatılmasını oylayacağız bugün. ‘Geçici’ denilse de uzun süredir Birleşmiş Milletler Barış Gücü orada biliyorsunuz; belli aralıklarla bu süre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin burada alacağı görev süresi uzatılıyor. Amaç istikrar ve barışın korunması, genellikle de lojistik, insani yardım, güvenlik alanında faaliyet gösteriyor buradaki Barış Gücü. Tabi, bölgedeki diplomatik ilişkileri sağlamak açısından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin buradaki varlığı önemli. Birleşmiş Milletler Barış Gücü görevi olduğu ve bizim de bu anlaşmanın altında imzamız olduğu, üyesi olduğumuz için de bu tezkereye ‘evet’ oyu vereceğimizi şimdiden buradan söylemiş olayım. ‘Evet’ demekle beraber buradan bu sorulara cevap verebilecek herhangi bir yetkili de yok. Cevaplanması gerektiğini düşünüyoruz. Nedir bu sorularımız? Bir kara birliğimiz artık yok. Kara birliğimiz yoksa sivil-asker iş birliği faaliyetlerinden sarfınazar mı edilmiştir? Bir başka soru. Bundan bir süre önce tahliye için oraya bir güç gönderildi. Kaç kişi tahliye edildi? Tahliye edilen sivillerden kaçı sonradan Türk vatandaşı, kaçı üçüncü ülke vatandaşıdır? Bununla ilgili detaylı bir bilgi bizler de yok, cevaplanmasını istiyoruz.
“Bizim için umuda hakkı olan masum insanlarımızdır”
Bugün, terör örgütü elebaşının Gazi Meclis’te konuşma yapabilme ihtimalinden, ev hapsinden bahsediliyor. Hayretle takip ettiğim bir durum var. Burası TBMM, bütün Türkiye bu konuyu konuşuyor. Terörist başının ev hapsine çıkması ‘umut hakkı’ diye bir kavram var, bunun kullanılmasından bahsediliyor; siyasi partilerden tek bir söz yok. Bizim bilmediğimiz bir mutabakat mı var? Acaba ‘Bu konu konuşulmayacak’ diye bir karar mı alındı? Acaba biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz? Şehit ve gazi yakınları sadece bizi mi arıyor? Biz, bu konuları gündeme getirdik diye barış düşmanı mı ilan edileceğiz? Nedir bizim bilmediğimiz, milletin bilmediği mutabakat; bunu soruyorum. ‘Umut hakkı’ymış, neyin umut hakkı? Hukuki bir terimdir ama ben size neyin umut olduğunu, kimlerin bu umut hakkına sahip olduğunu ‘umut hakkı’ deyince bizim ne anladığımızı söyleyeyim. Bizim için umuda hakkı olan masum insanlarımızdır. Katledilen Aybüke öğretmenin hakkıydı umut; gencecik yaşında şehit olan askerimizin, polisimizin haklıydı umut. Eren Bülbül’ündü umudu aramak, umut onun hakkıydı. On binlerce masum insanımızın analarının, eşlerinin, çocuklarının hakkıydı umut. Her şeye rağmen, bütün bu olanlara rağmen ‘Vatan sağ olsun’ diyenlerin hakkıdır umut. Kimeymiş bu umut hakkı? Onların umudunu çalanların, elinden alanların değildir bu hak, bir caninin bu Meclis’te konuşma imkanı ve ihtimali yoktur. Bu milletin iradesi bırakın Meclis’te konuşmasına, bulunduğu adadan başka bir vatan toprağına ayak basmasına asla müsaade etmeyecektir. Çok kritik bir eşikteyiz, burada yapılacak tarihi hatalar tarihi sonuçlara yol açacaktır; bizler aklıselimle hareket etmeye devam edeceğiz.”
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, şunları söyledi:
“Bu noktada kendi ülkemizin izlemekte olduğu politikalar da daha az sorunlu değildir. Manzara şudur. Türkiye, bu iktidarın vahim yanlışları yüzünden İsrail-Filistin meselesinden dışlanmıştır. Cumhur İttifakı Filistin’de yaşanan insanlık dramını durdurabilecek hiçbir şey yapmamaktadır. Yapmak istese bile daha önce yapılan dış politika hataları, savrulmaları yüzünden eli kolu bağlıdır. Bugün biz burada konuşurken bile İsrail’le çatır çatır ticaret devam etmektedir. ‘Etmiyor’ diyenlere gazetelerde çarşaf çarşaf belgeleri var. İsrail’in kendi rakamlarına göre her ay 60-70 milyon dolar mal gidiyor Türkiye’den. Yoksa nasıl olur da savaş altında nefes dahi alamayan, aç, susuz, mazlum Filistin halkı bir anda milyonlarca dolarlık mermer, demir çelik, kıyafet, makyaj malzemesi alma ihtiyacı hissedebilmiş olabilir? Yok böyle bir şey. Bu hülleli ticaretin adresi Filistin değil, düpedüz İsrail’dir ve maalesef iktidar buna izin vermekte, onay vermekte, göz yummaktadır. Dış politikanın kişiselleşmiş olması, ülke gerçeklerinden, halkın kaygılarından uzak yürütülmesi, fevkalade endişe vericidir. Orta Doğu’yu, Lübnan tezkeresini görüşüyoruz. Bakın, Almanya Başbakanı Türkiye’ye geldi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü. Açıklamalara bakıyorsunuz ‘Suriye’den, Lübnan’dan gelecek yeni mültecilere kapımız açık’ diyor Erdoğan. Neye dayanarak, nasıl böyle rahat söylüyor bu sözleri? Bunu fevkalade yanlış bir söylem olarak görüyoruz.
“Para karşılığı Türkiye’nin bir mülteci hapishanesine dönüştürülmesinin kimseye faydası yok”
Bakın, bizim Eskişehir’de Erenköy, Huzur, Sütlüce, Yeşiltepe Mahallelerine gidelim, soralım. Nüfusun yüzde 20’si, 25’i Suriyeliler, Afganlar olmuş. Soralım bakalım ‘2 milyon daha Lübnanlı gelsin ister misiniz’ diye, ne yanıt alacaksınız? Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Antep’te, Hatay’da durum daha da feci ama iktidar büyük bir çaresizlik içinde. Alman Başbakanı ne diyor? ‘Türkiye’yle göç iş birliğimiz sürecek, mahalli yardımlarımız devam edecek’ diyor. Anlayana çok açık sözler. ‘Biz, istemediğimiz Suriyelileri size göndereceğiz. Karşılığında da para vereceğiz, orada tutacaksınız. Lübnanlılar da aman bize gelmesin, sizde kalsın ne olur’ diyor. Para karşılığı Türkiye’nin bir mülteci hapishanesine dönüştürülmesinin kimseye faydası yoktur, milletimize hiç faydası yoktur. Bu doğru değildir, bu konuda yeni yanlışların kapısının açılmaması, aralanmaması gerekir.”